Daisy Goodwin - Düşes (Tarihi Kurgu Kitaplar - No:10)

By | 08:01 Leave a Comment



Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 452 sayfa
Orjinal Adı: The American Heiress

1890’ların Amerika’sının muhtemelen en zengin vârisi olan Cora Cash, paranın kendisine her kapıyı açacağına inanarak yetiştirilmiştir. Fakat annesi aristokrat bir eş bulmak için onu İngiltere’ye götürdüğünde, Cora’nın cesareti kırılır. Ağırlandığı yerler, entrikanın ve dedikodunun peşini bırakmadığı, buz tutmuş, ürkütücü evlerdir. Cora, oynadığı -ödülü gelecekteki mutluluğu olan- oyunun neler getirebileceğinden habersiz, gönlünü neredeyse hiç tanımadığı bir adama kaptırır.

Yazar'dan Not: 




Bu kitaptaki karakterler genel olarak hayaliyse de kendilerini içinde buldukları durumlar hayali değildir. Amerika'nın Lale Devri diye nitelenebilecek dönem söz konusu olduğunda, durum ne kadar fantastik olursa, gerçek olması da o kadar muhtemel olur.


Tarihi Bir Bakış:

Sanayileşmiş Kuzey ile tarımsal, esir-sahibi Güney arasındaki Amerikan İç Savaşı (1861-1865) Amerikan tarihinde bir boşalma noktasıydı. Genç demokratik ulusun saf iyimserliği savaştan sonra yerini bir tükenme dönemine bıraktı. Amerikan idealizmi yön değiştirerek devam etti. Savaştan önce idealistler insan haklarını ve özellikle köleliğin kaldırılmasını savunuyorlardı; savaştan sonra, Amerikalılar gelişmeyi ve kendi kendini yetiştirmiş adamı idealleştirdiler. Bu, Darwinci evrim ve “en iyinin hayatta kalması” uğruna başarılı, çok zengin ve nüfuzlu iş adamlarının bazen etik olmaktan uzaklaşan yöntemlerinin bile onaylanabildiği, milyoner imalatçıların ve spekülatörlerin dönemiydi. 

Savaştan sonra iş yaşamı patlama gösterdi. Savaş için yapılan üretim Kuzey'deki sanayii arttırmış, ona itibar ve politik güç vermişti. Savaş aynı zamanda sanayinin liderlerine insan ve makinenin yönetimi konusunda değerli bir deneyimler sağlamıştı. Amerikan topraklarının müthiş doğal kaynakları – demir, kömür, petrol, altın ve gümüş – iş hayatına çok yararlı oldu. 1869’da hizmet vermeye başlayan yeni kıtalararası, ve 1861’de çalışmaya başlayan ve kıtayı boydan boya kat eden telgraf sanayinin malzemeye, pazarlara ulaşmasını ve iletişim kurmasını sağladı.

Göçmenlerin devamlı akımı da ayrıca hiç tükenmeyecek gibi ucuz işgücü sağladı. İlk zamanlarda Alman, İskandinav ve İrlandalı, ondan sonra ise gittikçe artan sayılarda Orta ve Güney Avrupalılardan oluşan 23 milyondan fazla yabancı 1860 ve 1910 arasında A.B.D.'ye akın ettiler.  Çinli, Japon ve Filipinli olan kontratlı işçiler ise Hawaiili plantasyon sahipleri, demiryolu şirketleri ve Batı sahilindeki diğer Amerikalı iş adamlarınca getirildiler.

1860 yılında Amerikalıların çoğu çiftliklerde veya küçük köylerde yaşıyordu ama 1919 yılında nüfusun yarısı aşağı yukarı 12 şehirde toplanmıştı. Fakir ve aşırı kalabalık evler, sağlıksız koşullar, düşük ücret (“ücret köleliği” deniyordu), zor çalışma şartları, ve iş hayatında yetersiz sınırlamalar gibi kentleşme ve sanayileşemeden kaynaklanan sorunlar ortaya çıktı. İşçi sendikaları büyüdü, grevler ulusun çalışanların kötü durumunun farkına varmasını sağladı. Çiftçiler de, kendilerini hırsız baron da denen J. P. Morgan ve John D. Rockefeller gibi Doğu'nun “parasal çıkarlar”ına karşı mücadele ederken buldular. Bunların doğudaki bankaları batıdaki gelişme ve tarımcılık için hayati önem taşıyan ipotek ve kredileri çok sıkı kontrol altında tutuyorlardı. Demiryolu şirketleri ise çiftlik ürünlerinin şehirlere taşımak için çok yüksek ücret talep ediyorlardı. Çiftçi yavaş yavaş alay konusu oluyor, dünyadan pek haberi olmayan “kıro” veya “taşralı” biri olarak yeriliyordu. İç Savaş sonrasında ideal Amerikalı tipi milyonerlerdi. 1860larda 100den az olan milyonerlerin sayısı 1875’e gelindiğinde 1000'den fazlaydı.

1860’dan 1914’e kadar Amerika Birleşik Devletleri küçük, genç, tarımla uğraşan eski bir eski sömürgeden kocaman, modern, sanayi toplumuna dönüşmüştü. 1860’da borçlu bir ulusken 1914’e gelindiğinde dünyanın en zengin devleti olmuş, 1860’da 31 milyon olan nüfusu 1900’de gelindiğinden ikiye katlanarak 76 milyona çıkmıştı. 

Kaynak: http://www.usemb-ankara.org.tr/ABDAnaHatlar/Edebiyat.htm


Yorumum: Tüm bu tarihi arka plan dikkate alındığında soyadı malumumuz ultra zengin Cora Cash'in parasız ama soyluluk ünvanı sahibi Müstakbel Dük Ivo'nun dikkatini çekmemesi düşünülemez. Cora Cash, Amerikalı genç kız annesinin soyluluk saplantısı için adeta yem yapılarak İngiltere'ye gönderilir. Cora, ilk başta buraları sevmez. Üstelik Amerika'da bir de hoşlandığı birini, Teddy van der Leyden adlı bir ressam adayını bırakmıştır. Ancak İngiltere'de onu cezbeden şey Ivo olur. Ivo ona evlenme teklif ettiğinde ise mutluluğu bulduğunu düşünür. Ancak hiçbir şey o kadar pürüzsüz ve pembe değildir. Ivo'nun bir sırrı vardır; bu sır açığa çıktığında Cora'yı oldukça yaralayacaktır. 

Romanın diğer bir önemli kişisi de Bertha'dır. Bertha "zenci" bir hizmetçidir, muhteşem Bayan Cora Cash'in hizmetçisi. Romanın hem Bertha'nın hem de Cora'nın ağzından anlatılması romana müthiş bir bakış açısı katmış: Upstairs & Downstairs; yani diğer adıyla Yukarıdakiler & Aşağıdakiler. Bir yanda müthiş zengin ve soylu beyaz ırktan insanlar var, bir yanda da sıradan hayalleri olan ve beyaz bir adama aşık olup da evlenmesi hoş karşılanmayan zenci bir hizmetçi kız. Dönemin bir diğer dinamiklerinden birisi de "kölelik karşıtlığının savunulması" idi. Bertha bir köle değildi, ancak özgür müydü? Hayır. Dolayısıyla Bertha gibi bir karakterin romana kattığı değer çok yüksekti. 

Roman zengin dönem ayrıntıları, insan duygularını iyi yansıtışı ve karakterlerin iyi işlenişi gibi birçok olumlu yöne sahip. Olumsuz yönü biraz fazla uzun olması ve bazı yerlerde ayrıntılara çok boğulmuş olmasıydı.


Romanın son cümlesi ise oldukça hoş: "Daha güzel bir iklim bulabilirsiniz ama perdelerin arasından geçip güneşli yeni bir günü müjdeleyen o gün ışığının beklenmedik neşesinin verdiği hissi bulamazsınız."


NOTUM: 4 YILDIZ

0 yorum:

Yorum Gönder